بسم الله الرحمن الرحيم
ملخص
1 – نكبة العالم
2 – علم الأنبياء
3 – الفرقان الذري
4 – ألغاز القرآن
5 – موت اليهود و العرب
6 – الأمل الإيراني
7–يومان للحساب يومان للبعث
1 – نكبة العالم
2 – علم الأنبياء
3 – الفرقان الذري
4 – ألغاز القرآن
5 – موت اليهود و العرب
6 – الأمل الإيراني
7–يومان للحساب يومان للبعث
Özet:
1.Dünya üzerindeki felaketler
2.Peygamberlerin ilmi
3.Atomik Furkan
4.Kuranın gizemleri
5.Yahudilerin ve Arapların healakı
6.İran umudu
7.İki diriliş, iki hesap günü
« Musa Mısır makinesinden kaçıp çöle sığınıyor, orada yeni makinesini kurup, Kutsal sandik ve taşınan tapınak, ve kavmine askeri ve dini bir organizasyon veriyor »
Giles Deleuze ve Felix Guattari / Anti-Ödip, sayfa 229
Allaha hamdüsena Kitabı indirdiği için
Rasullallaha salavat Kitabı anlattığı için
Ali’ye selam olsun Kitabın ruhunu mücadele edip koruduğu için
SAAT YAKLAŞTI
(kuran 33 :63 ; 42 :17 ; 54 :1)
Dünyanin beklediği ve korktuğu insana doğru.
Bu devirde, depremler, büyük salginlar, insanların sefaletli, savaş tehtidleri, katliyamlar vs… insanlığı tehtid etmektedir. Güvende sandığımız Avrupa ile ABD bile güvensizliğin, ekonomik ve sosyal krizlerin git gide hakim olduğunu görmekteyiz. Terör dünyayi körü körüne tehtid etmektedir. Korku icerisinde olan bütün topluluklar acımasızca katlediliyor.
Bu sebeple, sadece Allaha yönlenebiliriz. Hem size ne oluyor da Allah yolunda ve: « Ey bizim Rabbimiz, bizleri halkı zalim olan bu memleketten çıkar, tarafından[min ladunka] bize bir veli gönder ve yine tarafından[min ladunka] bize bir yardımcı gönder. » diye yalvarıp duran o ezilmiş erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda çarpışmıyorsunuz? (4:75) Min Ladunka Allah tarafından gönderilmiş kurtarıcıdır, Allahın seçtiğidir, yani bir parti bağkanı, tarikat kurucusu, bir kral veya sahtekar ve hırsız bir cumhurbaşkanı değil.
Zor bir devirdeyiz, ve bu nedenle Allahın vaat ettiğini daha da doğru kılıyor. İcerinde olduğumuz bu facialar bizlere bir umutsuzluğun bir nedeni olmamalı, bu bir kurtuluşun, mutluluğun ve zaferin alametidir. Ancak münafıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar: « Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka bir va’d yapmamış. » diyorlardı (33:12). Veya Şunları dinleri aldattı (8:49). Allah bizlere Hz Mehdiyi vaat etmiştir, ve O Rasullallah’ın (sav) dinini bütün dünyaya yayacaktır. O, peygamberini doğru yol kanunu ve hak dini ile gönderendir, onu bütün dinlerden üstün kılmak için; isterse müşrikler hoşlanmasın (9:33; 48:28; 61:9). Ahmed Muhammed (61:6) için neyse, burada’da Dini Dani için aynı.
Allah ebedi olarak şunu vaat etmiştir: « Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” (58:21). Peygamberlerin ilettikleri hala devam etmektedir ve Mehdi (as) bunu büyük bir zafere ulaştıracakır. Rasullallah’ın soyundan olup varisi olan Hz Mehdi, şu vaadın elçisidir: Deccal Ekber, yani düzmeceliğin hükümdarlığından sonra, zuluüm altinda olduktan sonra, salih kullara dünyayı miras olarak bırakılacak. Rasulü Ekrem (sav) şöyle buyurmuş: ”her devire bir Firavun, her Firavuna bir Musa (as)”. Oysa bu çağın Firavunu, düzmeciliğin efendisi olan Deccal Ekber’dir, ve onun karşısında Hz Mehdi (as) duruyor. Ayetler ve alametler eksik değildir: Ve o hırpalanıp ezilmekte bulunan kavmi yeryüzünün, bereketlerle donattığımız doğusuna, batısına mirasçı kıldık (7:137). Andolsun ki, Tevrat’tan sonra Zebur’da [Hz Davud’un kitabı] da yazmıştık ki: » Muhakkak yeryüzüne benim iyi kullarım varis olacaktır » (21:105). Biz de o yerde ezilmekte olanlara lütufta bulunmak, onları öncül rehberler yapmak ve onları varisler kılmak istiyorduk (28:5-6).
Ancak adaletin hükümdarlığı nasil gerçekleşecektir? Peygamber Efendimiz (sav) demiş ki , Mehdi (as) mükemmel ve ve kusursuz, ilmin ve gücün hakimi olacaktır ve bütün dünyayı Emrin altina alacaktır. Kuvvetli ve devrimci bir devlette gücünü ve ilmini uygulayacaktır. Parayla, politikayla, savaşla veya du’a ile değil, ilimle oluşan bir güç. Her devire bir alamet. Musa (as) sihire ve büyüğe savaştı: asası yılana dönüşütürüp hokkabazların yarattığı büyüğü parçalayıp yuttu (7:117). Tıbbın en üst seviyedeyken, Hz İsa (as) çaresi olmayan hastalıkları tedavi edip, ölüleri diriltiyordu (5:110). Araplar şairdiler ve belâgatta rekabet icerisindelerdi: Rasullullah onlara semadan gelen bir Kitap okuyordu. Cinler bile dayanamayıp iman ettiler. İnan olsun biz acaip bir Kuran dinledik. Doğru yola iletiyor. Biz de ona iman ettik, Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız (72:1-2). Bu cinler anlamıştı. Oysa bu devrin alameti ilim ve yüksek teknoloji (génie technologique) . Ve Hz Mehdi (as) ilmi getirip, Sıra kitplarında ( Rasullallahın hayatı) gecen ”Nubuvet makinesi” (alet en-nubuvvet) ile geliyor.
Hz Mehdi’de (as) olan nubuvvet ilmi, Kuran’ın ilmidir. Kuran’ın tevili acıklamak için, yani onda saklı olan, insanların yapması gerektiği ve Allah’ın rızasına bağlı olan o yüce projeyi acıklamak için geliyor. Kuran’ın üçte birisi bu nubuvvet makinesini acıklamaktadır, yani 4000 ayeti geçmektedir. Geri kalan, fıkıh ve şeriyatten ibarettir. Resulu Ekreme (sav) göre, ilklerin ve sonların ilmi vardır, ilkin ve sonun ilimi. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuş : ” Tenzili (yazılışı) için nasıl savaştıysam, O da Kuranın Tevili (yazılışın ruhu) için savaşıcak”. Rasullallah (sav) Kuran’ın vahyi için mücadele vermişti, Hz Mehdi (as) ise gizli anlamını ve ruhunu hatırlatacaktır. Ve O ruh, kuran’ın sırları ve gizemleri etrafında dönüp, nubuvvet makinesini anlatmaktdır. O büyük ilmiyle acığa vuruluyor. Onun sezgisini alan pek azdır.
Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Onun tevilini [gizli yönü] ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, « Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır. » derler (3:7) Okumuş cahiller, kötü bir amacla ve sonucsuz bir şekilde, gercek ve gizli anlamını aramaktadırlar. Onu bilen sadece Allah’a yakın olan kullardır. Ilahi Kitaba gercekten tümüyle inanan onlardır. Fakat içlerinden ilimde derinlesmis olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler (4:162). Çünkü Ilahi Kitabı tümüyle anlama becerisini onlarda olmadığı için, Onu yalanlıyorlar. Hayır, onlar anlamını kavrayamadıkları ve tevili kendilerine hiç gelmemiş olan birşeye yalan dediler (10:39). Mehdi (as) tevili getirdiğdiği zaman pişman olacaklardır. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: « İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler! (7:53).
Bu, Allah’ın meydan okumasını ciddiye almadıkları içindir. Andolsun, bu Kur’an’in bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler (17:88). Sadece on sure getirin diyerek Allah onalara meydan okuyor. Öyle ise, haydi onun gibi uydurma on sure getirin ve Allah’tan başka gücünüzün yettiğini de çağırın, eğer doğru söylüyorsanız bunu yapın (11:13). Ancak kuran’ın bir ölümü tümünden ayrılması mümkün olmadığı için, tek bir sure bile getiremezler. Eger kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir süpheye düsüyorsaniz, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eger iddianizda dogru iseniz (2:23). Elbette yapamayacaksiniz (2:24). Çünkü O, yüce Allah’tan gelmektedir. O ancak Allah’in ilmiyle indirilmistir ve O’ndan baska tanri yoktur (11:14). Hz Mehdi (as) bu ilahi ve Kuran’i ilmi bütün dünyaya hatırlatacaktır.
Ne fizik, ne bioloji, ne kimya, ne gökbilimi, ne fıkıh….bu ilmim hepsini toplamaktadır, ilmin anasıdır, yaratılışın ilmidir. Her şey ilk vahiy edilen ayetle başlamaktadır. Yaratan Rabbinin adiyla oku! insani ilişip yapışan bir şeyden yarattı (96:1-2)
Her öğrenim, bilgi sadece yaşayan yaratıkları yaratma etrafında değeri kazanıyor. Peygamberlerin yaratılış ilmi sadece salih kullara erişebilir. Allah diyor ki inanmayanlar ve putları hiç bir şey yaratamaz, bir sinek dahi. Allah’i bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar (22:73). Yaratmak, yani yaratmanın gerçek yateneği, Allah tarafından tanınmış bie mercidir. İsa (as) çamurdan bir kuş şekli yapıp, ona can veriyor. Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’in izni ile o kuş oluverir (3:49). Şeytanın yandaşları sadece yaratılışı bozabiliyorlar, ve onu kullanarak hiç bir şey yaratmazlar. ( insaan kopyalama, genetik bitkiler, gelecek olan el işlemli canavarlar vs…). Şeytanın bir sözü vardı : Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’in yarattiğini değistirecekler (4:119).
Yapip yaratanlarin en güzeli olan Allah, yani tek yaratıcı olduğunu açıklamıyor ( 23:14 ; 37:125) . Ancak yaratılış şeklinde tektir, yoktan yaratıyor, sadece tek bir kelimeyle. Bir işe hükmedince ona sadece « Ol! » der; o da oluverir (3:47) . İnsan ise, topraktan ve diğer yerlerden gelen maddelerle yaratabilir. Allah bunları insanlara öğretmek istiyor (Rabb kolayca ”Efendi” olarak ceviriliyor, asıl anlamı ise ”eğiten” dir), ve o nedenle şunları tekrarlıyor: insanı topraktan yarattim, insanı sudan yarattim vs… Allah yaratılışın sürecini 8 şekilde anlatıyor, şu ayetteki gibi ”insanı min’alak tan yarattı” (96:2), min ’alak bir kan pıhıltısı veya yapışan bir şey değildir, anlamı başkadır. Bu sadece basıt bir tercümedir, bu çevirmenlerin acizliğini ortağa koymaktadır, çünkü Kuranın terimleri çevrilenemez. Anlamı başka bir derecededir ve onun çozümü ancak Hz Mehdi’de (as) dir. Rasulallah şöyle buyurmuş: ”İlmin şehri benim, Ali da kapısıdır”. Hz Ali (as) ilk imam’dır, ve onikinci imam, Ali ismi taşıyan Hz Mehdi’dir (as). Allah israrla insanın yaratılışın ve Kendi elleriyle yarattığı üzerine duruyor. Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? (38:75). Allahın elleri olduğundan değil, O sadece çalışmanın somut ve ilerleyici niteliğini gösteriyor. Öte yandan, Allah yeri ve gökyüzünü (dünyayı) altı günde yarattığını açıklıyor (7:54). Allah insanın sadece bir kelimeyle veya bir aldatıcı bir büyüyle yaratamayacağını gösteriyor, ancak insana çalışması, maddeyi ve zaman gerekiyor.
Oysa insanın canlı varlık yaratması makineye bağlı. Bu nübuvvet makinesi Kuranda ”Furkan” olarak adlandırılıyor. Bilmeyenler Furkanı ilahi kitap, doğruyu yanlışı, iyiliği ve kötülüğü ayır etmenin eşdeğerinde görüyorlar. Kuran bunları demiyor: Doğru yolu bulasınız diye Musa’ya Kitabı ve Fukanı verdik. (2:53). Furkan Musa’nın (as) kitabı olan, Tevrattan değişik bir şeydir. O, sana Kitab’ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil’i ve Furkan’ı indirmisti (3:3-4). Şimdi apaçık bir şekilde görülüyor ki Furkan ne Tevrattır, ne İncildir, ne de Kurandır, ve şu halde doğruyu yanlıştan ayırd eden yetkiside hiç değildir, çünkü zaten Kitaplar onu yapmaktadır, doğruyu yanlıştan ayırd etmektedir.
Furkan ”bölen, ayır eden” anlamındadır. Furkan ayrılamayan maddeleri ayıran, birleşemeyeni birleştiren makinedir, örneğin ateşi ve suyu. Bu zaman ile mümkündür. Furkan zamanın mekanik bir şekilde döndüğü bir makinedir: örneğin, bir günde, yüz yıl gecirilebilir. Seçici bir şekilde çalışıyor, aynı o kıssadaki insan gibi, yüz yıl sonra diriltilip, eşşeği to haline donüşmüş halde, ancak yemeği taze kalmıştı (2:259). Furkanın öbür ismi Zamandır, onu getirecek olan Hz Mehdi’in (as) künyesi ise Sahibi Zaman (zamanın sahibi). Kuranda Saat olarak ta adlandırılıyor. Aynı, tümü parca ile adlandırıldığı gibi (figure de style). Mesela bir develti adı ile değil, başkenti ile adlandırıyoruz ( Fransa karar aldı demek için, Paris şu kararı aldı…), Zaman içinde Saat diyoruz.
Saat ne dünyanın sonudur, ne de kıyamet günüdür, o Tarihin akışını değiştirecek nübuvvet makinesidir. Saatı yapmak için büyük bir ilim gerekiyor. Gercekten Saat’ın bir ilmi vardır (43:61). İlmin bu seviyesine ulaşmak için, insanlığın bütün bilimleri geliştirip, toprak altındaki bütün hazineleri çıkarması gerekiyor ( Enerjisi, madenini vs…). Bilimsel ve teknik bilgisi en üst seviyede olan büyük bir toplumun çıkması gerek. Zamanın geçmesi ve tarihin gerçekleşmesi gerekiyor. Kuranın verdiği haberin doğrulugunu bir zaman sonra çok iyi ögreneceksiniz (38:88). Modern çağ Mehdi’in (as) projesi için gereken bütün teknik bilgileri ve gerecleri sunuyor. Ancak şimdi kuranın gizli yönünü insanlığa açıklanabilir. Ve yakında insanlar kuranın içerisindekileri açıklandığı zaman çok şaşıracaklar. Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açikladiğımız bir kitap getirdik. Onun tevilinden [gizli tarafı] baska bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği (haber verdigi seyler ortaya çiktigi) gün, önceden onu unutmus olanlar derler ki: Dogrusu Rabbimizin elçileri gerçegi getirmisler (7:52-53).
Ancak Saat, yani Furkan bir son değildir. Çünkü en son amaç Allaha ulaşmaktır. Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya yol arayın (5:35). Bu amaç takva değildir, zaten ayetin başında geçmektedir: takullah, kendisi de takvadan gelme. Allaha ulaşmak için tek gereç İlahi Ruh’tur. İlahi Ruhtan ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkasi İlahi Ruhtan ümit kesmez (12:87). Kuranın arapça yazısında ruh olarak geciyor, ravh değil. Ravh’un hiç bir anlamı yoktur, ançak ona huzur, istiharat, Allaha dönüş gibi anlamlar veriliyor. Furkan’ın, Saat’ın amacı İlahi Ruhtur. İlahi ruhun öbür ismi ise Dabbe’dir (yani Hayvan). Onlar için yerden bir dabbe çıkarırız; insanların ayetlerimize kesin bir inanmadıklarını kendilerine söyler (27:82). Caniler, Dabbe’yi korkunç bir hayvan olarak gösteriyorlar, çünkü O, adaleti muzaffer edip, onların bütün istihramlarını ve amaçlarını suya düşürürecektir. Dabbe, yani İlahi Ruh, bizler için Allaha yaklaşmak için ve Allah onu insanlara konuşmak için vesile olarak kullanacaktır. Ey insan, sen Rabbine varmak için didinerek ona koşuyorsun, sonunda O’na kavuşacaksın! (84:6). İnsanlık tarihin tek bir yöne doğru gidiyordu, Dabbeye ulaşmak, O İlahi Ruh insanlara vesile olup Allah ile konuşma imkanı verecektir, ayni Hz Musa (as) ve Kutsal sandık misali. Ve yeryüzündeki kötülük köklerini yok edip, dünyayi büyüleyici hale getirecek, ve Seçilmiş Kullarına ebediyeti verecektir. İlahi Ruha ulaşmadan önce başka safhalardan geçmek gerekiyor. Nübuvvet Aleti inşa etmek için iki ile üç yıl gerekiyor. Dabbeye ulaşmak; için, toplamda 8 ile 10 sene gerekli (bid’i sinin). 3 000 kişi ile başlayıp, 30 000 ile tamamlanacak.
Dabbe’den önce, Cavahir Haya olacak, bir elin avucuna sığan canlı yaratıklar: insana, hayvana, olağan üstü canavarlara dönüşebilecek yeteneklere sahibtirler. Onların seviyesi aynı mükemmel ve kusursuz bir insanın seviyesindedir. Yavaş, yavaş, melekçe bir boyuta varılıyor, Arvah Melekiye, toplam 4 tane vardır, Allaha en yakın olan 4 büyük melekler gibi: Hz Cebrail, Hz Mikail, Hz İsrafil ve Hz Azrail. İlahi Ruhtan daha küçük bir hayvandır, bir tür nur sacan kuş gibidir. Kutsal Sandığın içerisindeki buydu. Kutsal Sandık bir tür taşınabilen tapınak idi, içeriside Sekinenin bulunduğu, kuş şeklinde bir Melekiye Ruhu. Sandık çadırın altında koyulup, Hz Musa (as) Allah ile konuşmak için gittiği TABERNACLE. Musa’ın (as) kavmi ancak bir Melekiye Ruhuna ulaşabildi. Ve en son olarak, İlahi Ruh, Dabbe. Hz Musa (as) bu safhaya ulaşmak istiyordu. Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim (18:60). Bir gün gelecek ki, Hz Mehdi (as) bu engelli kaldıracak ve iki hazırlanmış madde denizleri birbilerine kavuştuğu an, ”muazzam bir gürültü” icerisinden, Dabbe ortaya cıkacaktır. Kehf suresinde, 18. suresinde, genel planını görmekteyiz, eserin havadan bir bakış görülüyor. Rasullallah o sureyi Deccale karşı okumamızı tavsiye etmiştir, çünku o islamda ilim olmadığını öne sürüyor.
Kuran gizemli risalerle doldur, ve tevilini, yani gizli anlamını hatırlatıyor, ancak o sadece vahiyle veya ilahi ilham ile erişilebilir. Beni İsarilin risaletleri Kurand geniş yer almaktadır. Kuranda denildiği gibi : Allah’in emri (bu durumda, o kelime cevrililemiyor) gelmistir. Artik onu istemekte acele etmeyin (16:1). Alimlere göre, EL EMR, Saat’ın olduğunu açıklıyorlar. Hz Mehdi (as) ise Sahib al Emr, yani Emrin sahibi. Mısırın büyük firavunların uygarlığı, Hz Yusufa borçludurlar, çünkü Nübuvvet makinesinin inşa planlarını Firavuna sunmuştu. O planlar, Allah tarafından, yıllarca haksız bir şekilde hapisteyken vahye edildi (12:35). Zamanla despot bir Firavun başa geçmiş. Ve Musa(as) Mısırlı nübuvvet makinesinden kacıp, çölde kendi makinesini inşaa ededip, kavmine askeri ve dini bir organizasyon veriyor. Belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa! (20:40). Milletini kölelikten kurtarmak için, Mısır’dan on yıla yakın uzaklaşmış (28:27), kendi makinesini bitirip dönecekti. Yusuf (as) (12:22) ve Musa (as) (28:14) Allah’ın bilgeliği ile ve ilmiyle makinenin sırlarına ulaşabildiler. Karun, Hz Musa (as) yandaşıydı. Nereden .bu hazineyi buldu ki sadece anahtarlarini güçlükuvvetli bir topluluk zor taşırdı (28:76). Çölün tam ortasında, altıan madeni yok iken, ve Karun Firavundan daha zengindi. Yeryüzünde eşdeıeri olmayan bir zenginliği, ne sihirle, ne de bir hazineden elde etti. Şöyle yazılmaktadır: Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde oldu (28:78). Cahiller ondan imreniyor (28:79) ve Musa’ın (as) etrafındaki bu ilmi bilen imanlılar ise onu kınıyor (28:80). Karun baş kaldırdı (28:76), Musa’mın (as) ilmine kendini kaptırdı. Karun, canlı yaratıklarını Furkan makinesinden almış, ve onlar öldükten sonra, külleri kurşunu altına dönüştürüyor. O, simyaciların ünlü felsefe taşı. Bunlardan anlaşılıyor ki, kölelerin omuzlarında hazineler değil, onların anahtarları taşıyorlardı.
Altın buzağın kıssası olağanüstü’dür. Çölde, İsrailliler Firavun halkından aldığı altın eşyaları arıtmak için, ateşe atıyorlardı. Ancak Samiri, Cebrail (as) ayak izinden bir avucu, erimiş altına atmış. Oradan, canlı ve böğüren bir buzak cıkmış. Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de [bir şey] attı (20:87-88; 7:148). Samiri durumun nedenini açıklıyor: Ben onların görmediklerini gördüm de elçini [Cebrail (as)] izinden bir avuç toprak avuçlayıp attım (20:96). Cebrail (as) ayaklarından cıkan şey, cansız maddeye can verebilen, ünlü olan, ışıl ışıl parlayan, sarı taştır: uranium’dur. O maden filizi, Musa’ın (as) yaptığı ve eserini tamamlayamadığı Furkan projesinde temel bir yeri vardır. O sarı taş, kuran’da detaylı olarak anlatılıyor (2:67-74).
Musa’ya (as) çok faydalı olan asası Nübuvvet makinesinden almış: Nedir o sağ elindeki ey Mûsa? O, benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarımı otlatırım. Onda, işime yarayan başka özellikler de vardır (20:17-18). Asa canlı bir yaratık idi, o şekli alan bir cavahir haya’dır: Musa’ya (as) konuşuyordu, O yok iken, sürüsüne bakıyordu, yolunu aydınlatıyordu. Samirinin aldığı bir avuç şey buzağa ve Musa’nın asası da bir yılana dönüşüyor. Musa asasını yere atıp ve görünen bir yılana dönüşüyor (7:107). Firavunun sihirbazlarının meydan okumasına karşı, biz de Musa’ya: « Asanı bırakıver! » diye vahyettik. Bir de baktılar ki, o onların bütün uydurduklarını yalayıp yutuyor! (7:117).
En önemlisi, Musa (as) Allah ile konuşuyordu. Allah Musa ile gerçekten konustu (4:164). Bu nedenle ona ”Kelimullah” künyesi verildi. Allah açıklıyor ki, insanlara ancak dolaylı yollarla konşur. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasindan konusur, yahut bir elçi [Melek] gönderip izniyle ona diledigini vahyeder (42:51). O perde, o vasıta, kutsal sandıktır, bu konuşan iktidar şırk koştuklarınızdan konuşacak (30:35). Hz Davud (as) ve Hz Süleyman’ın (as) miras olarak aldıkları kutsal sandıktır, ayni şekilde Talutun başa geçtiğinde miras olarak kalmıştı. Onun hükümdarlığının alâmeti, size içinde Rabbinizden bir sekîne ile Mûsâ ve Harun’un manevî mirasından bir bakiyyenin bulunduğu ve meleklerce taşınan bir sandığın gelmesidir. Eğer iman etmeye niyetli iseniz bunda, elbette sizin için delil vardır (2:248). Kutasal sandığın icerisinde Sakine vardı, kuş şeklinde bir ruh (melekiye ruhu), ona ek olarak, Musa (as) ve Harun’a (as) Firavuna karşı görevlerini yapmak için verilin 9 alameti de vardi. Mûsâ’ya, açık açık 9 mûcize verdik (17:101; 27:12). O 9 alamet canlı yaratıklardı (cevahir haya). Her yaratık bir gökcismine bağlı ve onun gücüne sahiptir. Yani bu güç, zalim topluluklara karşı bir felaket yağdırabilir, ki onlar 9 felakete maruz kaldılar: sürünen yılan (20:20), bembeyaz el (20:22) açlık, kuraklık (17:130), sel, çekirgeler, bitler, kan (7:133). Örnek olarak, bir alametin sayesinde, su kana dönüşüyordu, o alamet Mars gökcismine bağlı bir cavahir hayya’dır. Savaş ve kan özelliği taşıyan gezegendir.
Hz Musa (as) varlıklardan bir tanesini alıp ona asa şekli vermişti, ayni şekilde Hz Süleymana (as) miras olarak kalan 9 yaratıktan bir tanesini alıp, ona yüzük şekli vermiş: Hz Süleyman’ın meşhur yüzüğü. Rüzgara ve zebanilere (CIN) hükmediyordu. Bir gün Hz Süleyman (as) Saba kralicesi Belkızı hükmü altına akmak istemiş ve kralicenin tahtını getirilmesini emretti. Yani Arabistanda bulunan bir tahtı Filistine getirilmesini istemişti. Kitabın ilimi olan biri da: « Ben, sen gözünü açıp kapamadan onu getirebilirim (27:40). Kitabın ilmi, Hz Musa ’dan (as) kalan mirastir. Kitabın ilim olan biri, yüzük şekli alan cavahir’dir. Gücü cinlerin gücünden daha üstündür. Cinlerden bir ifrit: Sen makamindan kalkmadan ben onu sana getiririm (27:39). Ancak, yüzük bir göz cırpınana kadar yapıyor. Aynı şekilde, Allah Hz Süleymanı (as) denemiş ve bir an kendini kaptırmış. Andolsun biz Süleyman’i imtihan ettik. Tahtinin üstüne bir ceset birakiverdik, sonra o, yine eski haline döndü (38:34-35). Tahtı geçiren şu ceset, Süleyman’dan (as) ayrılan yüzüktü ve ceset halini almıştı. Çünkü, eşlerinden bir tanesi putperest kalmıp, sarayın içerisinde ilahına tapıyordu, Hz Süleyman’da (as) sarayadan kovuldu ve sadece tövbe ettikten sonra geri dönebildi. Anlaşılması güç olan ceset deyimi, daha önce altın buzağa’da kullanılan (7:148; 20:87-88), yaşayan bir varlığı anımsatan, doğal bir şekilde olmayan, ne hayvan, ne de insan hüviyetinde olan, yapay ve insan eliyle yapılan bir yaratıktır.
İsa (as) İsrail oğullarına gelen son peygamber idi, ilahi bilgeliğiyle ve ikna edici alametlerle gelmişti: tedavisi olmayan hastalıkları iyileştırıyordu, ölüyü diriltiyordu, ve kil toprağından kuş şekli verip ona can vermiş (5:110). Ancak halk ve önderler imansızlıklarında inat ettiler ve hiç bir zaman anlaşmalarına sağdık kalmak istemediler. Allah, kendilerine kitap verilenlerden: « Andolsun ki, onu insanlara anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz. » diye söz almıştı (3:187). Din adamları ve hahamları da öyle yaptılar, çünkü Allah’ın kelâmının bir kısmı onların himayesine emanet edilmişti; ve hepsi onun doğruluğuna şahitlik yaptılar (5:44). Anlaşmada, ittifakta bozuldu, aç gözlülükten, cimrilikten ve insanoğluna duydukları ki yüzünden Tevratı ve İncili tahrif ettiler. Sadece amacsız ahlak kurallarını bıraktılar, ki zaten onlar ilahi kitab olmaksızın insanlar arasında paylaşılmaktadır, ve bütün ilahi bilginliği çıkarıp aldılar: insanoğlunu güçsüzlükten kurtulmasına verilen imkan ve selamete kavuşmasına sebeb olacak, ilahi kitaplarda, yani Davudun (as) Zeburunda, Tevratta, ve İncilde anlatılan Nübuvvet Makinesi. Öyle ise Musa’nin insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdigi Kitab’i kim indirdi? Siz onu kâgitlara yazip (istediginizi) açikliyor, çogunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarinizin da bilemedigi seyler size ögretilmistir (6:91). Demek ki ne onların ne de atalarının bilmedikleri bir ilim vardı. Açıklanmış bu kadar sırrın önünde, Yahudi alimler herşeyi altüst eetmeye karar vermişlerdi. O günden beri kaos ve felaket hükmediyor. Başbaşa kaldıklarında da: « Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup Allah’ın size açıkladığı hakikatı onlara söylüyorsunuz? (2:76). Ondan sonra, insanlışı saptırmak için yazıyorlar. Elleriyle (bir) Kitap yazip sonra onu az bir bedel karsiliginda satmak için « Bu Allah katindandir » diyenlere yaziklar olsun! (2:79).
Şaşkınlıklarındaki inat, insanlığın kurtuluşu olan büyük proje yerine dünya malları secmelerinden dolayı, Peygamber onlara öfkelenip, sonunda onlara lanet yağdırdılar. Sonra bu sözleşmelerini bozmaları yüzünden, Biz onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar, kelimleri yerlerinden oynatarak değiştirirler (5:13). Küfür ve isyanlari sebebiyle Allah onlara lânet etmistir (2:88) İsrailoğullarından o küfredenler, hem Davud’un hem de Meryem’in oğlu İsa’nın dili ile lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını aşmakta olmaları yüzündendi (5:78). Çünkü onlar Hz Musa’ın (as) ve Hz İsa’nın (as) dinlerini yok ettiler.
Ardından Arap kavmı, Yahudiler kadar peygamber gelmemesine rağmen, onlara en büyüğü geldi. Rasulallah (sav) geçmiş mesajları tastik eden Kuranı getirdi. Düşmanlarına muzaffer oldu. Ancak Peygamberimizin (sav) ölümünden sonra, Hz İsmailin oğulları tek bir gayesi kalmıştı, oda Rasulallah’ın soyunu aşağılamak, zulmetmek, ayni onlardan önce, İsrail’in (Hz Yakub) oğulları Peygamberleri öldürdüğü gibi: Peygamberlerden bir kismini yalanladiniz, bir kismini da öldürdünüz (2:87; 2:91; 5:70). Ehli-beyt Ehli-Zikirdir, yani Ehli-Kuran’dır. Onlar mesajın varisleridir, yani onu uygulayan devetinde. Eğer bilmiyorsanz, zikir ehline sorun (16:43; 21:7). Kitabın tevili onların göğüslerinde Allah tarafından korunuyor. Şüphesiz Zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da biziz (15;9). Kendilerine ilim verilmiş kimselerin sinelerinde parıldayan parlak ayetlerdir (29;49). Rasulallah (sav) şöyle buyuruyor: ”Sizlere iki yük bıraktım: Biri Allahın kitabı’dır, öbürü ise Ehli-beytimdir, ikisi asla ayrılmaz.”. Ehli-beytin alimleri için şunu söylüyor: ”Onlar Beni-İsrailin Peygamberleri gibidirler.”
İmansızlıkları iyicene yerleşmiş olan Arabistanlı bedevi halkı (Bedeviler küfür ve nifak bakımından daha beterdirler (9:97)), kuranın yüzeysel ve kısır bir yorumda kaldılar. En azından Yahudi alimleri ise kitaplarındaki ilmi için saklamışlardı. Bu nedenle, Allah kuranda ”alim”den bahsediyor Beni İsrail alimleri onu bilmesi, onlar için bir delil değil mi? (Kuran hakkında) (26:197). Bedeviler ise, kendilerine bile bir yarar sağlayamadılar. Allah sadece ahlak kuralları için müdahele etmediğini, ki zaten kitaplardan önce olan kavimlerde ahlak kurallarının büyük bir bölümü vardı, ama bunu anlayamdılar. Kitap yazarın seviyesindedir. Tahrif edilmemesi için, ilmin gizli olduğu Kuranı yeniden okumamız gerekiyor. Ancak onu anlatması için görevli olan Ehlibeyti katletiler. Kurtarıcımı bir tek Hz Mehdi (as) olabilir. Arabistandan ise, bütün dini kirleten, kabileci ve vahşi bir yorum cıktı. Rasulallah (sav), Arabistanın doğusunda olan başkenti olan Riyada dönüp şöyle demiş: ”Şeytanın boynuzları doğu bölgesinden çıkacaktır” ve şunuda söylemiş: ”küfürün başı şeytanın boynuzlarının cıktığı yerden cıkacaktır” (sahih Müslim ve Buhari). Rasulallah (sav) Sudi hanedanından ve meshebi olan Vahabililerden bahsediyor, değişik maskeleri kullanıp İslamiyeti kirletip, müslüman ülkelerini kanlar içerisinde bırakıyor. Onlar şeytanın mescidleridir. Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük/gerçeği örtmek için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. « İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz! » diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar (9:107). St Juan (St Jean) ayni şekilde yahudiler için konuşuyordu, ve onlar imanı terk ederek sadece yahudiliğin ismini taşıyorlardı. ”Ve kendilrini yahudi deyip olmayanları gördüm, onlar sadece iblisin tapınağıdırlar” (Aziz Yuhanna kıyamet bölümü 2:9 et 3:9). Ayni onlardan önce olan yahudiler gibi, cimrilik arapları tutsak etti (Yoksa mülkten/yönetimden bir nasipleri mi var? Eğer öyle olsa, insanlara bir çekirdek bile vermezler 4:53), güçsüz kavimler, İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize şizden başka bir toplum getirir, artik onlar sizin gibi de olmazlar (47:38). Alametleriyle onları uyardıktan sonra, dönüşü olmayan bir şekilde yeni bir kavmi ilan ediyor. Yehuda ve Arap çöl göcebeleri, gerecek iman edenlere yaptıklarını unutarak, kendilerini avutarak, sedece onların secilmiş kavim olduğunu sanıyorlar. Allah ile ittifakı bozup, müslümanlara karşı kötülükte birleştiler. Ey iman edenler! Yahudileri ve hiristiyanlari dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafini tutarlar). Içinizden onlari dost tutanlar, onlardandir. Süphesiz Allah, zalimler topluluguna yol göstermez (5:51 ve 52-53).
Bu çöküş, seçilmiş yeni bir milletin ebercisidir. Saat yaklaştı, ve zayıf ve yorgun kavimlerin sonu geliyor. Cezalandırılmadan, Allah ile ittifakı ihanet etmek mümkün değil. Ebediyete kadar kaybolmuş olan kutsal sandığın peşinde olan sionistler Yahudiler, iki kere dünyaya bozgunluğu yaydı ve Allah onlara iki azap vaadediyor. İkincisi geliyor ” Biz İsrail oğullarına Kitap’da şu hükmü verdik: « Muhakkak siz yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz. » Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi. [...] Eğer güzellik yaparsanız, kendinize güzellik etmiş olursunuz; eğer kötülük yaparsanız yine kendinizedir. Artık sonraki fesadınızın vakti geldimi, yüzünüzü kötületsinler, ilk defa girdikleri gibi yine Mescidi Aksa’ ya girsinler ve bütün ele geçirdiklerini temelinden yıksınlar diye (17:4-5-7). İlkinde olduğu gibi, pek güçlü olan birtakım kullarımızı (17:5) insanlığın intikamını alacaktır. Allah’ın azbı, Rasullallah’a ve Ehlibeytine sadık ve bağlı olan, seçilmiş yeni bir toplum vesilesiyle olacaktır. İkinci vaad, sionistlerin iyilik ile veya güç kullanarak Yahudileri Filistine topladığı zaman gerçekleşecek. Arkasından İsrailoğullarına şöyle dedik: « Firavun »un sizi çıkarmak istediği arazide siz oturun! Sonra son vaad geldiği vakit, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” (17:104). Yahudilerin ve yılanın kanlı destanı son buluyor. Köleliye geri dönüş. Cünkü Allah’ın emrine baş kaldırmasıyla kurtuluş olmaz, ancak itaat ile kurtuluş olur. Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir (7:167). Sudi bedevilerin ve onları takip edenarapların kaderi aynı olacaktır. Rasul (sav) şöyle buyurmuştu: ”Saat Arapların helakından sonra gelecektir.” ve ”Araplara yaklaşan kötülükler için vay haline”. Sionistler Arapları rezil ve helak etmekten büyük bir zevk alıyor, ve Allahın kavmıde aynısını sion hayvanına yapacaktır.
Soysuzluğa ve aşağılığa bir son vermek için, bizlere büyük bir kavim gerekiyor: Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, duysun: Allah onların yerine, kendisinin sevdiği, onların da kendisini seveceği, mü’minlere karşı boyunları aşağıda, kafirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda savaşan, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte o, Allah’ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah, ihsanı bol, herşeyi bilendir (5:54). Bu ayetin vahyedildiğinde, sahabeler sormuşlar: ”kim bu kavim?”, oysa İranlı Selman oradaydı. Rasulallah mübarek elini Selmanın omuzuna koyup şöyle dedi: ”O, ve onun kavmi!”. Selman İrandan geliyordu ve şu anlama taşıyor: Arilerin vatanı (Ari: mükemmel insan, şerefli).
Öylece, Peygamberimizin (sav) evlatları, bedevilerin zulmünden kacıp, bir kısmı islam topraklarının batısına, bir kısmı doğusuna. Hz Mehdi Mağrıbtan (batıdan) çıkıp, doğuda bir devletin idaresi verilen Rasulün (sav) evlatlarına buluşma zamanı geldi. Bu kavim cimri değildir. Vaad edildi, söz tutuldu (47:38). Çünkü bütün sürgündekilere (ğuraba) sığınma hakkı vermek, asil insanların adetidir. Ve şunlar ki, onlardan önce yurdu hazırlayıp imana sahip oldular, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler, onlara verilenlerden nefislerinde bir kaygı duymazlar, kendilerinin ihtiyacı olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hırsından (cimriliğinden) korunursa, işte onlardır o kurtuluş bulanlar! (59:9). Hz Mehiye yardım eli utatıyorlar.
Öneli olan sadece cömertliktir (keramet), yani ruhun büyüklüğü ve Allah yolunda hiç saymadan harcamak. Peygamber evlatları hükümetin tümünü Hz Mehdiye verecektir. İştz Rasulallah’ın kullandığı şu benzetme tam anlam kazanıyor: ”bir gün gelecek, güneş batıdan doğup doğuda batacaktır.” Güneş hiç bir zaman batıdan doğmayacaktır. Allah’ın yaratılışında bir değişiklik olmaz. Oysa, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; bunların herbiri birer yörüngede yüzüyorlar (21:33). Allah’ın yaratışında değişme yoktur (30:30). Hz İbrahim despota meydan okuyor : « Allah, güneşi doğudan doğduruyor, haydi, sen de batıdan getir! » deyince, o inkarcı herif donakaldı (2:258). Batıdan doğacak güneş, aslında, bizim umudumuz olan Hz Mehdi (as)dir. Doğu dağan yerdir, Mehdinin her zaman o yerden ümitli olmuş.
İlahi Ruhun kıssa’sı ile bağlı olan o büyük kavim, kıyameti harekete getirecek ve Saat catacak. Ruhi eğimleri mükemmel olan bir kavim Saat makinesini inşa edip, ve iki denizin birleştiği yere gelene kadar durmayacaklar, » İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, yahut senelerce gideceğim. » (18:60). En son aşamadır. Dabbeyi cıkarmak, İlahi Ruhu. Karun sadece ilk aşamada durdu, çünkü kendini altının cazibesine kapıldı. İlahi Ruha ulaşmak için gereken cevahir altına cevirmek için kullanmış. Yahudi kavmi üst aşamaya ulaşabildi, ancak sadece Kutsal sandiğa yetindiler, ancak tamamlayamadı. Sandığın yeryüyü üzerine verdiği büyük gücün cazibesine kapıldılar. Rüzgar onların emri altındaydı ve düşmanlarına yeniyorlardı. Her isteyen son aşamaya ulaşamıyor, cömert ve gereğini yapan ulaşır. Bu nedenle Karun kınandı. Allah’in sana verdiğinden son aşamayı ara (28:77). Ancak aynı kavmi gibi kendini beğenmiş ve kibirliydi. Son aşamayı. Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculugu arzulamayan kimselere veririz (28:83). Son aşama, yani dar Dabbedir, yani İlahi Ruh. Aslında son aşama hayvandır. Ah, bilebilselerdi! 29:64). El Hayawan hayvan anlamındadir, ”al Hayat” yani ”gercek hayat”, ”yaşayan” vs… alakası hiç yoktur. Ama bilmiyorlar. O ilmin hiç bilmiyorlar.
Dabbe Şeytanı ve onun adına yönetilen devletleri yıkacaktır. Kötülüğün imparatorluğun sonudur. Uluslar ağır bir şekilde hesap sorulucak. O, ilk Dirilişi (El Ba’s) meydana getirecek, ve o gün yaratılışın en iyileri ve en kötüleri diriltilecek. O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde saf halinde sürülürler (27:83). Rasulallah (sav) o günden bahsediyordu şunları derken: ”Yemin ederim ki 15 asırdan fazla toprak altında kalmayacağım”. Oysa ikinci diriliş, hesap günüdür (El Kıyamet), bütün insanlar ve cinler diriltilecek, istisna olmadan. Onları mahşer meydanına toplamışızdır, hiçbir kimseyi geride bırakmamışızdır (18:47).
İlk dirilişte, kul kulu yargılıyor. Allah yargılama görevini mükemmel yartıklarına, yani Dabbeye, Peygamberlere (as) ve hayırlı insanlara verecektir. Ruh’un ve meleklerin saf saf kıyama duracakları gün, Rahman’ın izin verdiğinden başka hiç kimse konuşamaz; o da doğruyu konuşacaktır (78:38). O gün, ne insana ne de cinne günahından sorulmaz;[…] Suçlular yüzlerinden tanınır, perçemleriyle ayaklarından tutulur (55:39-41). O gün, Allah kullarını kendisi sorulamayacak. Caniler hemen belli olacaktır, cünkü İlhi Ruh mü’mini ve kafiri ayıredecektir. Kimi yüzlerin ağaracağı, kimi yüzlerin kararacağı günde yüzleri kara çıkanlara: « İnandıktan sonra inkar ettiniz öyle mi? O halde nankörlük etmenizin cezası olarak azabı tadın denilecek. Fakat yüzleri ak olanlar hep Allah’ın rahmeti içinde olacaklar ve sonsuza dek onun içinde kalacaklardır (3 :106-107).
Kafirler burunlarından dokulunacakdır ; mü’minler ise alınlarından dokunulup ebediyeti kazanacaklardır. O dokunmadan sonra, beden ya nurlanacak (beyaza), yada siyaha bürünelecektir. Caniler kolayca bir şekilde yargılanacaklardır. Oysa hesap gününde sadece Allah sorgulayacaktır ve şefaatcileri seçecektir. O gün, Peygamberler dahi, herkes sorgulanıcaktır. Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekecegiz! (7 :6).
İki dirilişin arasında, adalet dolu bir çağ ve Allah’ın baştan beri vaad ettiği gibi, yeryüzü hayırlı insanlara miras olarak bırakacak. O çağdaki insanlar barış ve mutluluk içerisinde yaşayacak. Cöller yeşerecek, körler görecek. Kitaplarımızda anlatılmış olan yeryüzündeki cennet, kuzu ile kurdun yanyana yürümesi, çocuğun yılanla oynaması… işte bu devirde gercek anlamını kazanacaktır. Herkesin kardeş olduğu bir dönem. Günahlar kötülüklerle beraber kaybolup, aklın hükümranlığı gerceklektir. Altıncağ önümüzde.
Şu erdemli bin yıldan sonra, dünyanın sonu üç kademede gercekleşecek : Şûraya üç kez üfürülecek. Şu üç üfürüğün beraberinde şunları sürükleyecek : Korku, Ölüm ve son diriliş. Sûr’a üfürüldügü gün, -Allah’in diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehsete kapilir. Hepsi boyunlari bükük olarak O’na gelirler (27 :87). Sûraya ilk üfürüldüğünde, Furkanı Makinesini yapanlar, Allah tarafından kurtarılacak. Onlarda korku olmayacak. En büyük dehset dahi onlari tasalandirmaz. Melekler kendilerini söyle karsilar: Iste bu size vâdedilmis olan (mutlu) gününüzdür (21 :103). İkinci kez üfürülenecek. Sûr’a üflenince, Allah’in diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir (39 :68). Allah’in diledikleri müstesna olan aynı insanlardır, ve ölüme tatmıyacaklar. İlahi Ruhun, Allah’ın mühürüyle alınlarından dokandığıdandır. Allahın yandaşları, İlahi Ruhun dokunmsının sayesinde ebediyeti kacanacaktır, aynı Hz Hızırın ebediyet pınarından suyundan ebediyeti kazanabilmişti. (18 :60-82). Son diriliş için, Sûraya ücüncü kez üfürüldüğü zaman, onlar bunu canalı olarak yaşıyacaklar. Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar ayaga kalkmis bakiyorlar! (39 :68). Nihayet Sûr’a üfürülecek. Bir de bakarsin ki onlar kabirlerinden kalkip kosarak Rablerine giderler. (36 :51).
11 Ağustos 1999 tarihinde, Aslan takımyıldızında bir tutulma oldu, atalarımız, bunun kralların ve başların (başkan, şef vs…) olümü olarak tabir vermişlerdi. Fakat biz büyük bir siddetle yakalayacagimiz gün, kesinlikle intikamimizi aliriz. (44:16). Yola koyulmuştur ve hiç bir şey onu durduramaz. Müritsiz efendi gibi, imkani olmayan bir projeyle, dönüşü olmayan bir yolculuk, ebedi bir hükümranlık için geliyor. Ve semadan yedi mühürü kırmak için inecek; gelecek dönem çok zor olacak. Bazı ilahi ilhamlara göre 2016 da, bazı hesaplara göre ise 2022 de tahtına kurulacak. Allahın vaad ettiği gerçektir. Nihayet kendilerine vâdolunan seyi gördükleri zaman [bir tek secenek olur] ya azab,ya saat -, mevki ve makami daha kötü ve askeri daha zayif olanin kim oldugunu ögreneceklerdir (19:75). Kitlelerin sessizliğinden ve büyüklerin cürümü, hepsi müminlere yapmakta olduklari iskenceyi seyrettikleri için (Kuran 85:7) sucludurlar, bu Peygamberlerin ve ”balta ile katledilenlerin” (Aziz Yuhanna kıyamet bölümü 20:4) zaferidir.
Tutulmadan depreme, saldın hastalıktan kan göllerine, sefaletten umutsuzluğa, canilerin kurtuluşu yoktur ve kalanları sadece istiğrfarları kaldı. İnsanlara kötülüklerinin hesabını verip, istediklerini zorbalıkla kabul ettiren, kıtlığı yayan, yûzlerimizi kana bulandıran, bedbahlığın şövaliyelerin dönemidir. Yenilmez kale sandığımız AB ve ABD’in şehirleri ve insanların zihinleri korku ve terörle doludur (hırsızlık, cinayet, sefalet…). Düşmüş bir kavmin başkenti olan Kuddüs, bütün kötülüklerle bitkinleşti. Korku bütün toplulukları sarmış ve o toplulukları acımasızca katlediliyor. Ve Allah’tan bir dilekleri var, belki bir kurtarıcı.
Aynı bir güneşin doğuşu gibi bir ses yükseliyor : devir değişti. Aynı bir güneş tutulması gibi, Jüpiter, iyiliği simgeleyen gökcismi, güneşin önünden geçiyor. Kral ölmüş. Roma Kum karşısında yıkılıyor. Yeni Kuddüs, yep yeni bir güneş gibi parlıyor. Saat yaklaştı (33:63; 42:17; 54:1).